2007’de Transformers ile başlayan popüler film serisi, kendini Dünya’da 1980’lerin orijinal çizgi filmlerinden ilham alarak yaratmayı başardı. Filmler genelde yaşadıkları gezegen Cybertron’un yok edilmesinden sonra otobot’lar ve kötü Decepticon’lar arasında geçen savaşın ilerleyişini takip ediyor.

Seri 2007 filmi Transformers’ın piyasaya sürülmesinden bu yana çok değişmiş olsa da ilk filmde tanıtılan fikirlerin çoğu yayın hayatı boyunca tutarlı kaldı. Transformers’da tanıtılan ilk Otobot konuşamamasıyla diğer Transformers’lardan ayrılan Bumblebee’ydi. Karakter iletişim kurmak için şarkılardan ve filmlerden ses klipleri kullanıyor ve bu da ona karakterini daha da farklı kılan ekstra bir tasarım tuhaflığı sağlıyordu.

Aslına bakacak olursak seri içinde konuşamaması, karakterin kendi adını taşıyan solo filmi Bumblebee’de ortaya çıkıyor. Bumblebee, Optimus Prime tarafından Dünya’ya gönderildikten sonra Decepticon Blitzwing tarafından yakalanır ve yoldaşlarının yerini söylemeyi reddeder. Sonuç olarak Blitzwing Bumblebee’nin ses sentezleyicisini yok ederek ona onarılamayacak şekilde zarar verir. Bu da onu iletişim kurmak için yeni fikirlere yönlendirir.

Bumblebee’nin orijinal Transformers filmlerinde cevaplanmamış soruyu açıklayarak serinin karakterine uygun şekilde sağlam bir neden-sonuç ilişkisi verdi. Bumblebee’nin arkadaşlarını kurtarmak için soylu bir şekilde kendi sesini feda etmesi, aynı zamanda serinin en önemli sorusuna reddedilemez bir cevap verirken kahramanca doğasını tanıtmanın oldukça iyi bir yolu olarak görüldü.

İlginç bir şekilde Bumblebee, filmin anlatısının dışındaki nedenlerden dolayı sessizdi. Karar Bumblebee ve Sam Witwicky karakterlerine kelimelerin ötesine geçen daha derin bir bağ vermek için yönetmen tarafından verildi. Görülen o ki istenilen durum her iki şekilde işe yaramış ve karakterin hikayesine düzgün bir şekilde entegre edilmiş.